Siyasal siyonizm nedir? Temel
öngörüleri ve ideolojik temeli neye dayanmaktadır?
Bu konuyu irdelemek için
öncelikle Musevilik ve Yahudilik kavramları üzerinde durulmalıdır.
Musevilik,
isminden de anlaşılacağı üzere Hz. Musa şeriatına dayanan inanç sisteminin
adıdır. Tek tanrılı/ilahi bir dindir.
Ne var ki, günümüzde Musevilik
orijinalliğini yitirmiştir.
Halen Yahudi toplumunun temel
kitabı kabul edilen Tevrat, Hz Musa’ya gönderilen metin değildir.
Zaman içerisinde ilahi
niteliğini kaybetmiş, tahrip olmuştur.
Kuranı Kerim’de çok sayıda ayet
bu konuyu uzun uzun anlatmaktadır.
Yahudilik,
Museviliğin bir kavme, bir ırka indirgenmiş halidir.
Kelime aynı zamanda aynı zamanda
İsrailoğulları anlamına gelmektedir.
Yahudiler, Tevrat’ın sadece
kendilerine geldiğine inanırlar ve Yahudi soyundan gelmeyeni de Musevi
kabul etmezler.
Hariçten başka bir millete mensup birinin
hür iradesiyle Yahudi kitabını okuyup da etkilenmesi sözkonusu olsa,
bir başkası kendi inancını terk edip Musevi olmak istese, Yahudiler bunu
kabul etmezler.
Kendilerine hakaret sayarlar.
Yahudi inancına göre, ancak İsrailoğulları soyundan birisi Yahudi olabilir.
Nitekim etnik bakımdan
Türk kökenli olan ama Hz. Musa şeriatına inanan Hazara Türklerini
(Karaimler) İsrailliler, Yahudi kabul etmezler.
Tahrif edilmiş, orijinalliğini
yitirmiş Yahudi inancına göre yeryüzündeki tüm nimetler, Yahudi kavmi için
yaratılmıştır.
Yahudiler, Cenabı Allah’ın
seçkin kuludur. Bu sebeple bir Yahudi, Yahudi olmayan birinin malını çalmış
olsa hırsız sayılmaz.
Bir Yahudi, Yahudi
olmayan birini öldürmüş olsa katil sayılmaz. Bir Yahudi, Yahudi
olmayan birine tecavüz etmiş olsa suç işlemiş sayılmaz.
Neden böyledir ?
Çünkü muharref Tevrat da öyle
yazar.
Yeryüzündeki tüm nimetleri
İsrailoğulları için yarattım der.
Ama gelin görün ki, yeryüzünde Cenabı Allah’ın
iradesine aykırı bir durum söz konusu.
Dünya nimetlerinin büyük bölümü
Yahudi olmayanlar tarafından ele geçirilmiş, paylaşılmış.
Dolayısıyla bir Yahudinin, Cenabı Allah’ın
istediği şekilde bunları esas sahibine devredilmesi için yaptağı tüm
faaliyetler kutsaldır ve suç sayılmaz.
Bunu söylerken Yahudileri
suçlama, itham değil de, inançlarındaki bu sübjektifliğe dikkat
çekmek istiyorum.
Yahudiler aynı zamanda kendilerini “şeytan soylu” kabul
ederler.
Yeryüzündeki tüm insanlar, Hz. Adem
kökenlidir, Hz Adem zürriyetindendir, topraktan yaratılmıştır.
Yahudiler ise kendilerinin ateşten
yaratıldığına inanırlar.
Hz Adem’i ataları kabul
etmezler, ama Hz Havva’ya inanırlar.
Kendilerinin şeytanla Hz. Havva’nın
birleşmesi sonucu meydana geldiğini söylerler ve buradan “topraktan
yaratılan insanlardan üstün oldukları” sonucunu çıkarırlar.
Şeytan, İslam’da ve
Hıristiyanlıkta kötülüklerin anasıdır, ama Yahudilikte öyle değil. Şeytanı
üstün melek kabul ederler.
Yahudiler, ne miladi, ne Rumi
veya hicri, diğer insanların kullandıkları takvimleri kullanmazlar.
Kendilerin özgü bir Yahudi
takvimi vardır.
Yahudi takvimi şu anda 5800’ncü
yılı göstermektedir.
Bir başka inanışa göre
Yahudiler, Nuh tufanından sonra Hz. Nuh’un evlatlarından olan Sami’nin
çocuklarıdır. Sam kökenlidirler.
Anti –semitizm (Yahudi
karşıtlığı) kavramının kökeni buraya dayanmaktadır.
Yahudiler, Filistin’i anavatan
kabul ederler.
Ama aslında buranın en eski,
kadim halklarından değildir. Yahudiler, Filistin’e geldiklerinde burada
Kenanlılar yaşıyordu.
Filistin topraklarının Kenan İli olarak
adlandırılması bundandır.
Yahudiler, tarihte iki kez
Filistin’den çıkarılmış, sürgüne gönderilmişlerdir.
Bunlardan ilkinde Babil Kralı tarafından
Mezetopamya’ya sürülen Yahudileri kölelikten Persler (İranlılar)
kurtarmıştır.
Sürgün sonrası döndüklerinde
yurtlarının ve mabetlerinin yıkıldığını görünce bir araya gelip ağlamışlar
ve birbirlerine sürgün döneminde yaşadıklarını anlatmışlardır.
Günümüzde Yahudilerin “ağlama duvarı”
ritüelinin temelinde yatan tarihi gerçek budur.
Roma İmparatorluğu,
Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul ettikten sonra ne Filistin’de
ne başka yerde tutunamamışlar ve dağınık halde sürgün hayatı (diaspora)
yaşamışlardır.
Hıristiyan inancına göre, Yahudiler Hz.
İsa’nın çarmıha gerilmesinden sorumlu tutulmuştur.
2000 yıla yaklaşan sürgünün
(diaspora) ardından 19. yüzyılın sonunda Batıda anti- semitizm ve
Rusya topraklarında pogrom (Rusya’daki Yahudi karşıtlığı)
faaliyetlerinin hız kazanması üzerine ulusal yurt arayışına başlamışlardır.
Bu dönemde Arjantin, Finlandiya gibi
seçenekler gündeme gelmiştir.
Yahudiliğin siyasal nitelik
kazanması ve Siyonizme evrilmesinde 1897 Yahudi Kongresi dönüm noktası
olmuştur.
Theodorl Herzl koordinatörlüğünde
toplanan kongrede dünyanın her tarafında yaşayan Yahudilerin ulusal vatan
edinmeleri için bir fon kurulması (Jewish National Fund)
kararlaştırılmış ve her Yahudinin yıllık gelirinin belli bir miktarını fona
aktarması kuralı getirilmiştir.
Yahudi ulusal yurdu arayışında
iki kez Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit ile görüşülmüş ve “Osmanlı
borçlarının tamamının ödenmesi kaydıyla” Filistin’de Yahudi iskanına imkan
verilmesi teklif edilmiştir.
II. Abdülhamit, bu önerileri
reddetmiş ve gelenleri kovmuştur.
Bunun üzerine rayiç bedelin bir
kaç misline gayrimenkulleri Araplardan para ile satın alma şeklinde bölgeye
yerleşme faaliyeti başlamıştır.
Filistin’e Yahudi göçü, I. Dünya
Savaşı sonrasında bu bölge İngiliz mandası altında girince hız
kazanmış, 1948 yılında da İngiliz mandasının bittiği tarihte, oldu- bitti
yapılarak İsrail devleti kurulmuştur.
Siyonizm, Yahudiliğin siyasal
boyutudur. Temel hedefi vaadedilmiş toprakların ( arz-ı mevud)
tamamını ele geçirip, Büyük İsrail devletini kurmaktır.
Vaadedilmiş toprakların sınırları Nil’den
Fırat’a kadar uzanan coğrafyayı içermektedir.
Nil nehri, Sudan’ın altında bulunan Victoria
gölünden doğmakta ve Kahire’de denize dökülmektedir.
Fırat’ın başlangıcı Türkiye
sınırları içerisinde Elazığ civarındadır.
Siyasal siyonizm işte bu iki nehir
arasında kalan tüm topraklar üzerinde hak iddia etmektedir.
Üstelik bunun Cenab-ı Allah’ın vaadi
olduğu, bunun önündeki tüm engellerin kaldırılmasının ilahi emir olduğu
inancındadır.
Ne var ki her Yahudi, bu
düşünceleri benimsemememektedir.
Siyonizmi, Musevilikte bir sapma olarak
gören Yahudi akımları da vardır.
Bununla birlikte günümüzde
siyasal siyonist düşünce İsrail’de iktidardadır.
Daha doğrusu hangi parti işbaşında olursa
olsun İsrail devleti siyasal siyonizm idealine inanmakta ve bu büyük
ülküye (ütopya) makul bir zamanda ulaşmayı hedeflemektedir.
Bu amaçla Yahudi olmayanlara karşı yapılan
uygulamaların, siyonist düşünceye göre hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Zira yapılanlar zulum değil,
Allah’ın seçkin kullarına verilen taahhüdün gerçekleştirilmesidir.
Siyonist düşünce temel insan
hakları ve eşitlikle, adaletle, evrensel standartlarla çelişki halindedir
ve ırkçı bir ideolojidir.
BM Genel Kurulu, bu yapısından dolayı
siyonizmi, ırkçılığın bir türü kabul etmiştir.
Ancak kitle iletişim araçlarını kontrol
eden Yahudiler, siyonizmin tehlikelerine işaret eden eleştirilerden
“anti-siyonizm/nefret söylemi” gibi tuhaf sonuçlar çıkarabilmektedirler.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder