YEHOVA ŞAHİTLERİNİN PSİKOLOJİK USULLERİ VE TELKİN METODU:
1 — Dünyadan ve insanlıktan ümitsizliğe uğratmak, savaş, yer
sarsıntısı, sel baskını, kıtlık, hastalık, hatta hava kirlenmesi üzerinde
durarak, insanın bunlarla cezalandırıldığı veya insanın bunları
düzenleyemeyeceği telkinini yapmak, kendileri dışında mevcut dinleri, manevî
idealleri, partileri, hukukî nizamı kötüleyerek, manevî bir buhran, zihnî bir
bezginlik, ümitsizlik telkin etmek.
2 — Korku içinde bırakmak. Yakında ölüneceği, Yehova Şahidi
olmayanlar için ise kıyamet ve felaket geleceği-
3 — Biricik kurtuluş ümidinin ve gerçek yönün kendilerinde
olduğunu telkin.
4 — Avlanan insanları grup, kitle psikolojisinden
faydalanmak üzere, kızlı, kadınlı dinî toplantılara götürüp, konuşmaların,
tanışmaların manevî havasından faydalanmak.
5 — Devamlı, sürekli konuşma, telkin. Ses tonunu değiştirme
(sesi alçaltıp, yükseltme). Birkaç dakika birisinin konuşması, sonra diğerinin
devam etmesi.
6 — Devamlı, sürekli okutma, aynı inançla ilgili yeni
yayınların arkasını kesmeden vermek ve onları okutmaya çalışma. Böylece hem
sözlü, hem okumalı telkine tâbi tutma.
(266-a) Ahmet Kahraman – Dinler Tarihi.
7 — Hıristiyanlık kutsal kitabını mantıkî tahlil ve
muhakeme. Ondaki tutmazlık ve çelişmeleri göstermeden, çok zaman teviller ve
onun pürüzlerinden sapmalarla işi değiştirme ve diğer dinleri ciddi bir
inceleme okuma ve mukayese etme faaliyeti, emeği olmadan tek taraflı bir
ezbercilik faaliyetine sevketme.
8 — Dünya çapında bir kuvvete ve çokluğa, örgüte dayanma ve
mensubiyetle övünme, güvenme, kendine önem verme, verdirme ve bu gibi durumlar.
9 — Aktif, aksiyoner veya eylemci bir hale, bir robot haline
gelme ve getirilme, vaiz öncü yapılma.
10 — Yabancı memleketlere seyahat ve temas imkânları.
Kongrelerin, toplantıların havasından telkin altında kalış.
11 — Yehova Şahidi kadınlarla evlendirme metodu veya
kadınları Yehova Şahidi erkeklerle evledirme usulü.
12 — İş ve menfaat sağlama, aylık alma vesair imkânlarla
kendilerine çekme.
13 — Bir çevre temini veya tesisi, yeni dostluklar,
arkadaşlar edinme psikolojisi.
14 — Maddî, cinsî menfaat, bu türlü arkadaşlıklar kurma ve
örgüte girme suretiyle zevk temin etmek.
15 — Bilhassa Türkiye’de İslâmî bilgisi olmayan, imanı,
inancı zayıf, geniş tahsili bulunmayan insanlar üzerinde çalışma, onlara ciddi
ve gerçekmiş gibi, hayatlarında roman ve hikâyeden, gazete ve resimli
romanlardan başka birşey okumamış olanlara önem vererek kendi telkinlerini,
verdikleri kitapları, dergileri hazmettirme. Onları hipnotize edilmiş bir hale
getirme.
Yehova Şahitlerinin vaizleri, öncüleri ve daha ileri
mevkideki adamları bu konuşma ve tartışmalarda sakin kalmak, sinirlenmemek,
kızmamak gibi alışkanlıklarla yetiştirilirler. Görüştükleri kimse onları kovsa
bile, kavgaya mahal vermeden uzaklaşmak hususunda emir aldıkları için ses
çıkarmazlar ve kendilerini istemeyenlere “keçiler” diyerek, onları inatçılıkla
(içlerinde ve kendi aralarında) küçümserler.
Yehova Şahidi örgütünün propagandacıları, kendisinden kitap
ve dergi almak isteyenlere hatta bunları, kendilerini incelemek için olsa bile
aldırış etmezler, yeter ki kendileriyle konuşulsun ve yayınlarından alınsın.
Onlar er-geç kendi telkin kabiliyetlerine ve bu telkin metodunun başarı
kazanacağına inanırlar.
Yehova Şahitleri’nin öncüleri, müjdecileri ve vaazla, daha
doğrusu propaganda ile görevlileri çok metodlu, planlı çalışmaktadırlar.
Ellerinde geniş bölge haritaları ve vaazda, telkinde
bulunacakları kimselerin adları yazılı liste vardır. O günkü konuşmanın planını
hazırlamak ilk işleridir. Bunu ufak bir pusula üzerinde yaparlar. Vaaz verirken
arada bir durup karşıdaki şahsı inceler, bazan ona konuşma, soru sorma fırsatı
vererek yine kendi bildikleri konuya dönerek vaaza devam ederler.
Kıyafetleri, giyimleri, temiz ve tertiplidir. Bununla da
karşıdakine tesire çalışırlar. Vaazlarını denetleyen müfettişlerin veya bir üst
dereceli dernek mensuplarının ellerinde matbu veya teksir makinesinde yazılmış
veya daktilo makinasıyla düzenlenmiş, öğrenci karnesi gibi kağıtlara konuşma,
telkin ve diğer hususlarda iyi, orta gibi notlar verirler. Kurnaz, işini bilir
bir propagandacı olarak adamlarını yetiştirmeye çalışırlar. Bilhassa genç kız
ve kadınların yardımından faydalanırlar. Umumiyetle bir kadın ve bir erkek veya
iki kadın birlikte giderek propaganda yaparlar, tekrar görüşmek için –
umumiyetle bir hatfa sonra- söz almaya çalışırlar. (266)
Russel ahlâksız olduğu kadar büyük bir yalancı idi.
Kendisini etrafındakilere, “Çok saygı değer çoban” olarak tanıttığını gören
Protestan Baptist kilisesi üyesi, söylevci C. Ross, Russel’in sahte bir çoban
olduğunu ileri sürerek, “Some facts about the selfstyled Pastor Charles T.
Russel”, “Kendisine vaiz süsü vermek isteyen Russel hakkında bazı gerçekler”
adlı broşürünü yayınladı. Russel buna karşı çıkarak, C. Ross’u mahkemeye verdi.
Mahkemede avukatın bir sorusuna karşılık Russel, Yunanca bildiğini ileri
sürerek yemin edince, avukat kendisine Yunanca bir İncil uzatarak okumasını
söyledi, fakat okuyamayınca mahkemece “yalan yere yemin eden biri” olarak ilan
edildi. Daha sonra, kendisinin başka din adamları tarafından takdis edilmiş,
“çok saygı değer çoban” olduğunu söyleyince isbatı istenmiş, zor durumda
kaldığından, kendisinin hiçbir din adamı tarafından takdis edilmemiş olduğunu
itiraf etmeye mecbur olmuş, böylece mahkeme onun bir “yalancı” olduğuna dair
hüküm vermiştir.” (Bak. Martin and Klann adlı eserin 18-22. sayfalarına).
Russel, yine satışa çıkardığı bir buğdayın az miktarının
bile çok fazla ürün vereceğini, bu buğdayın mucizeli olduğunu ilan etti.
Buğdayın içindeki büyük mucizeye inanan safdil, bilgisiz kimseler bunun bir
avucunu 60 dolara satın alarak ektiler. Fakat, doğru dürüst bir mahsul
alınmayınca dolandırıldığını anlayan halk tarafından mahkemeye verildi Mucizevî
olduğu reklam edilen buğdayın diğer buğdaydan hiç bir farkı olmadığını mahkeme
huzurunda itiraf etti ve tekrar mahkum oldu. (Bu olay ansiklopedilere de
geçmiştir.)
Yine Çin ve Japonya’ya yaptığı seyahat sonunda oralarda ilk
misyoner teşkilatını kurduğunu söylediğinden, kiliseler ve diğer ilgililer
tarafından tekrar mahkemeye verildi. “Yalan yere propaganda eden” bir kişi
olarak bu davada tescili yapıldı.
31 Ekim 1916′da ölen Russel daima kullandığı, “Şimdi yaşayan
milyonlarca kişi hiçbir zaman ölümü görmeyecektir” sloganına rağmen, ölümü
görmüş ve cehennemin gayyasına yuvarlanmış gitmiştir.
Şimdi Hıristiyanların amentüsüne bir göz atalım:
Müslümanların amentüsünün Hz. Peygamber tarafından öğretilmesine rağmen,
Hıristiyanların amentüsü Hz. İsa tarafından değil, çok daha sonra gelen
Hıristiyan din alimleri tarafından meydana getirilmiştir. Nasıl olur da bir
dinin amentüsünü peygamber değil de, insanlar hazırlayabilir? Peygamber İsa
niçin hazırlamamış? Gelelim amentülerine:
1 — Ben, yeri ve göğü yaratan herşeye kadir, baba Tanrıya
inanırım. Tanrı için kullanılan “baba” tabiri çok alçaltıcıdır. Zira, insan
cemiyetinde, kötü hatıra bırakan aile babaları vardır. Aynı zamanda baba terimi
(sözü) cinsel ilişkileri hatırlatır. Baba da öleceği için ölümü düşündürür;
yani Tanrı’nın öleceğini düşündürür. Mirası düşündürür.
2 — Ve efendimiz olan, onun biricik oğlu İsa’ya inanırım.
Mecazî ve temsilî manada bile olsa, hem eski Ahid ve hem de yeni Ahid’de (Ahid,
kitapların ismi) İsa’dan başka insanlar için “Tanrı’nın oğlu” tabiri
kullanılmıştır. Bu ise “Biricik oğul” tabiri ile tezat halindedir. Luka’ya göre
(3/38), Adem (a.s) Tanrının oğludur. “Seignur” kelimesinden, İsa’nın Tanrı
oğlu, yani ulûhiyyete iştirak ettiği anlaşılıyor ki bu da Allah’ın birliğine
zıt düşmektedir.(268)
3 — Ruhu-1 Kudüs’ten gebe kalınana inanırım. Ruhu-1 Kudüs’ün
gösterdiği fonksiyondan, onun Tanrı için bir alet olduğu görünümü çıkıyor. Amil
ile alet aynı şey olamaz. Bu ruhu ulûhiyyete ortak koşmak, ilahî birliğe ters
düşer. Kur’an-ı Kerim (17-85) “ruh” kelimesinin emir manasına geldiğini beyan
eder. Allah kendi emriyle, İsa’yı babasız yarattı. Bu durum fevkaladedir. Ve
ilahî bir mucizedir. Diğer taraftan, Hz. Adem’in yaratılışında bir anne de söz
konusu değildir. Onun ulûhiyyete ortak olmaksızın, fevkalade yaratılışı daha da
üstün bir mucize idi.
4 — Ve bakire Meryem’den doğana inanırım. Şayet Tanrı bir
bakireden bir çocuk doğurtursa, bu çocuğa değil, bizzat Tanrı’ya tapınılma
gereğini ortaya koyar.
5-6 — Onun Pontus Pilatus’tan zulüm gördüğüne inanırım.
Doğum, işkence, ölüm ve defnedilmek insanla ilgili özelliklerdir. Tanrı’nın
özellikleri değildir. Şayet Hz. İsa’nın, aynı anda ilahî ve insanî olmak üzere
iki hüviyete sahip olduğu ve onun insanî hüviyetiyle öldüğü söylenirse, bu dahi
anlaşmazlıklara sebep olur.
7 — Cehennemlere indiğine inanırım. Cehennem günahkârların
yeridir. Acaba İsa oraya niçin gitti ve bize oradaki acaip olaylar hakkında
niçin bilgi verdi? Bir cezadan kurtarmak için mi? Allah suçluları affetmesi
için bir masumu (günahsızı) cezalandırmaz. Günahkârları çıkarmak için, Hz. İsa
niçin üç gün cehennemde kalsın? Hapishanenin kapısını açmak yeterli idi. Kaldı
ki, İsa’nın oradan ayrılışından sonra gelecek günahkârların durumu ne olacaktı?
8 — Üçüncü gün tekrar canlandığına inanırım. Herhangi
birşeyi yapmaya muktedir olmadan cehennemlere ölü olarak inişi, hiçbir işe
yaramayacaktı.
9 — Göklere çıkıp, kadir olan baba Tanrı’nın sağına
oturduğuna inanırım. Bu maddeye göre İsa, Tanrı’nın sağına oturduğu için, o
(İsa) Tanrı’dan farklıdır. Zira birisinin, kendi kendisinin sağına oturması
mümkün değildir. Şayet İsa, yeryüzünde insan olup, gökte de insan kalırsa o
halde ne zaman Tanrı oluyor?
10 — Oradan gelip ölüleri ve dirileri hesaba çekeceğine
inanırım. Şüphesiz ölüler, tekrar dirildikten sonra muhakeme edilirler. Fakat,
yaşayanları hesaba çekmek acelecilik olmuyor mu? Zira onların hayatı henüz
bitmediğinden, çok sayıda iyi veya kötü hareketlerde bulunma imkanına
sahiptirler.
11 — Ruhu-1 Kudüs’e inanırım.
12 — Mukaddes Katolik kilisesine inanırım. Tarih, kilisenin
temel noktalarda bile görüş değiştirdiğini göstermiştir. Bu nedenle kilise dahi
kesin ve mükemmel değildir.
13 — Azizlerin cemaatine inanırım Azizler günahkârları
kurtarmazlar. Allah istediğini cezalandırma
14 — Günahların affedileceğine inanırım. Günahların affı,
tövbe ve ilahî rahmet neticesinde olur. Bir masumun cezalandırılmasından değil.
Velev ki Tanrı’nın oğlu olsun. Hıristiyan amentüsü metninin dışında İsa, Yeni
Ahid’in hiçbir yerinde “Ben tanrıyım” demiyor. Bilakis tam zıddını söylüyor.
Meselâ, Matta 12, 18′de şöyle diyor: “İşte benim seçtiğim kulum”. Tanrının bu
sözünü söyleyerek bunu kendisine tatbik eden İsa, Tanrı’nın kulu ve kölesi ol
maktan gurur duymaktadır. Yine Matta 24/36 ve Markos 13,32′ye göre, dünyanın
sonu ne zaman gelecek sorusuna, İsa şöyle cevap verir. “Fakat o gün saat
hakkında ne göklerin melekleri, ne de oğul, yalnız Babadan başka kimse bir şey
bilmez.” Aynı şekilde Yuhanna 5/19′a şöyle denmektedir: “Doğrusu ve doğrusu
size derim: Babanın yapmakta olduğunu gördüğü şeyden başka, oğul kendiliğinden
birşey yapamaz, Çünkü, o ne yaparsa, oğul da onları öylece yapar.” İsa Tanrı
olmadığını, fakat onda fenafîllah olduğunu, açıkça söylemektedir. (269) Ayrıca,
aşağıdaki İncil ayetlerinde İsa için, “Ebul insan” denilmektedir.
Matta İncili Bab 8
Ayet 20 ” ” 9 ” 6 ” “.”‘ 13 ” 37
” ” 16 ” 27-28 ” ” 17 “21
” ” 18 ” 11
269)Aynı Eser
269)Aynı Eser
” ” 19 ” 28
„ M 20 „ 18
” ” 24 ” 28,30,37,40,45
” ” 25 ” 13,31
” ” 26 ” 21,24
Markos ” 8 ” 32,38
‘’ ” 9 ” 9, 112,31 (270)
15 —Vücudun tekrar canlanacağına inanırım.
16 — Ebedî hayata inanırım.
İNCİL’İN DİLİ
Hz. İsa Yahudi milletine peygamber olarak gelmiştir ve
dolayısıyla kendisi de bu millete mensuptu. İncil’i yazan şakirtleri de elbette
bu millete mensuptu. Her peygamberin kendi zamanında revaçta olan ilimin
cinsine göre mucizelerle gönderildiği gibi, her peygamberin kendi kavminin
lisanı ile yazılmış ve herkesin anlayabileceği bir şekilde kitap da
gönderilmiştir. Halbuki, elde bulunan bugünkü en eski İnciller halk Yunancası
ile yazılmıştır. İçinde bazı Aramice kelimeler vardır. (271) İnsan bunu
okuyunca, neredeyse İsa (a.s)’ı Yunanlı kabul etmesi geliyor içinden. Ama ne
Hz. İsa Yunanlı, ne de onun konuştuğu lisan Yunanca idi. O, ancak peygamber yatağı
diyebileceğimiz Asya kıtasında doğmuş ve kendisine burada vazife verilmiştir.
Meram ve isteklerini kavmine bildirmesi de ancak kavminin konuştuğu lisanla
konuşması ile mümkün olabilir. Yoksa onlara anlatmak imkansızlaşır. Renan’ın da
bildirdiği gibi, küçük bir kasaba olan ve memleketinin dışında pek fazla bir
yer görmeyen Nasıra halkına, Allah’ın Yunanca hitap etmesi, Hakkari
dağlarındaki bir çobana Japonca hitap etmek kadar abes ve çirkindir.
Biz, Allah’ı böyle bir küçüklükten uzak görürüz. Keza, bu
kitaplarda Aramice birkaç cümlenin bulunması bu kitapların Yunanca değil de,
Hz. İsa’nın konuştuğu lisan üzere olduklarını gösterir. Fakat bugün elde bu
lisanda bir İncil’in bulunmaması insanı düşündürüyor ve ister istemez bu
kitabın aslının kaybolduğu kanaatine vardırıyor.
Bugünkü İnciller’in bu kusurunu örtbas etmek için mutaassıp
Hıristiyan yazarlar, İsa zamanında Yunancanın umumi olarak kullanıldığını ileri
sürerler. Fakat bunun birçok bakımdan hatalı olduğunu izah etmeden önce şunu
söyleyelim ki, Hıristiyan yazar ve aynı zamanda eski bir papaz olan E. Renan bu
fikir hakkında şöyle der: Yahudiler Yunanca konuşmuyordu, konuşanı da
ayıpladıkları gibi ondan domuzdan kaçar gibi kaçarlardı. Yahudilikte domuzun
haram olduğunu göz önüne alırsak, Yahudilerin bunlara karşı nasıl hareket
ettiği kolayca ortaya çıkar. Tarihte önemli mevkileri olan milletler
dillerinden vazgeçmezler. Yahudiler gerçekten çok önemli bir kavimdir. Hangi
durum ve şart altında olursa olsun Yahudi daima kendisini efendi, başka
milletlere mensup olan kimseleri de aşağılık görür. Zira bu dinlerinin bir
icabıdır.
Kur’an’da ismi zikredilen peygamberlerden bir çoğu Beni
İsrail’e gönderilmiş olan peygamberlerdir. Bu bakımdan yahudilerin önemli bir
millet olduğu aşikardır. Hatta kendilerinden uzun uzadıya bahsedilmektedir.
Allah’ın Firavun’a karşı nasıl onları galip getirdiği bilinen bir gerçektir. Bu
yüzden Yahudilerin kendi dillerini kısa bir zaman içinde unutmayacakları belli
olduğu gibi Yahudilerin kendi dinlerine çok sıkı bir şekilde bağlı oldukları da
bilinmektedir.
Dinlerinin ve din kitapları İbranice yazılan Yahudilerin,
dillerinden kolaylıkla fedakârlık etmeyecekleri bilinen bir gerçektir. Bilhassa
bunun için yahudiler kendi dillerini feda etmezlerdi. Tabul-ul Ahd’ın yere
düşmemesi için canından fedakarlık eden yahudi, mukaddes kitabının yazıldığı
dilden herhalde kolay kolay vazgeçmese gerek.
Medeniyet ve incelik bakımından yahudiler kendilerini
Romalılardan aşağı görmezlerdi; bilakis üstün görürlerdi. Bu durum herhalde
onları kendi dilleri ile öğünmemeye ve ondan vazgeçmemeye sevk etmiş olmalıydı.
Tarihte.yüksek bir medeniyete sahip olan bir millet başkasının boyunduruğu
altına kısa bir zaman için girmiştir. Fakat yüksek medeniyetleri sayesinde
müstevli milletleri potasında eritebilmiştir. Medeniyet bakımından kendilerini
Romalılardan üstün gören yahudilerin durumu bununla izah edilebilir mi?
Yahudiler siyasî kudretlerini birgün elde edeceklerini
umuyorlardı. Bir millet istikbalinden tamamen ümidini keserek kötümser
olabilir, dili ile öğünme yeteneğini kaybedebilir. Fakat İsa zamanındaki
yahudiler, yahudi idaresini tekrar kuracak olan bir yahudi kralın çıkacağım
bekliyorlardı. Yahudilerin İsa ile olan münakaşalarında bir çok kimse bu ümidi
istismar bile etmiştir. Böyle ilerisi için beklemekte olan bir milletin kendi
dilini unutacağı imkân dahilinde olmayan bir şeydir.
Siyasî kudretlerinin tekrar avdet edeceğine inanan bir
milletin başbakanı olan Levi Eşkol’un, “İki bin senelik rüyamız gerçekleşti”
demesi bile bunun açık bir delilidir. Kaldı ki, İsa zamanındaki yahudilerin
durumu bundan altmış, yetmiş sene önceki yahudilerin durumundan daha iyiydi.
O devrin yahudi yazarları kendi dilleri veya o dilin bozuk
bir şivesi ile yazarlardı Dilleri değişmiş olsaydı, o devirde Yahudiceden başka
bir dil ile yazdıkları kitapların elimizde bulunması gerekirdi. O devre ait
kitaplar içinde Yahudiceden başka kitapların olmaması bize yine bir hakikati
açıklar niteliktedir. O hakikat İncil’in ilk orijinal nüshasının Yunanca değil,
Yahudice olmasıdır.
Yeni Ahid’in en eski nüshalarının Yunanca olduğunu
söylemiştik. Fakat Hz. İsa zamanında Roma İmparatorluğu henüz ikiye
ayrılmamıştı; İmparatorluğun merkezi hâlâ Roma şehri idi. Latince ve Yunancanın
çok zor birer lisan oldukları da göz önüne alınınca bunun imkânsız olduğu
kendiliğinden anlaşılır. Roma tesiri Yahudi hayatına tesir etmiş olsaydı,
İbrani diline Yunanca değil, Latince kelimelerin girmesi gerekirdi. Halbuki en
eski Yeni Ahid yazmaları hep Yunancadır. Bu da ispat ediyor ki, Yeni Ahid
kitapları Roma İmparatorluğunun ikiye bölündüğü ve şarktaki topraklarının
Rum-Bizans İmparatorluğu idaresi altına girdiği bir zamanda yazılmıştı ve bu
yüzden Yunanca, Hıristiyanlık dini ve edebiyatı üzerinde geniş bir tesir icra
etmeye başlamıştı.
Elde bulunan en önemli delillerden bir tanesi de
İncillerdeki ifadelerdir. Bu ifade tarzları, bu kadar tahrifata uğramamasına
rağmen hâlâ İncil’de mevcuttur. Orjinal şekillerini muhafaza etmektedirler. Bu
ibarelerden birkaçı şöyledir:
a — “Osenna” (Matta, 21:9)
b — “Eli, eli, lama sabaktini.” (Matta, 27:46)
c — “Rabbi” (Yunanna, 3:2)
d — “Talita kumi” (Markos 5:41)
Yukarıdaki ifadelerden de İncil’in Yunanca değil,
yahudilerin kendi lisanı üzere olduğu anlaşılmaktadır.
Resulllerin işlerinden de (2:4/13) anlaşıldığına göre, İsa
çarmıha gerildikten sonra bile (bu Hıristiyan inancına göredir. Kur’an-ı
Kerim’in Hz. İsa’nın durumu hakkındaki ayeti açıktır. Bir müslümanın inancı, bu
ayetin karşısında değil yanındadır), Yahudiler İbranice konuşuyorlardı:
“Hepsi Ruhu-1 Kudüs’le doldu ve kendilerine ruhun verdiği
söyleyişe göre başka başka dillerde söylemeye başladılar. Gök altındaki her
milletten yahudiler, dindar adamlar, Kudüs’te oturmakta idiler. Ve bu ses
gelince, halk bir araya toplanda ve çok şaşırdılar.
Çünkü her biri onların
kendi dili ile söylediğini işitiyordu. Hayran oldular ve şaşırıp dediler: “İşte
söyleyen bu adamlar hep Galile’li değil mi? Ve nasıl biz, herbirimiz kendi ana
dilimizi işitiyoruz? Biz Partlar, Medler, Elamlılar ve Mezopotamya’da,
Yahudiye’de hem de Kapadokya’da ve Pontus ve Asya’da Frikya, hem de
Pamfilya’da, Mısır ve Libya ülkelerinde, Birine çevresinde, oturanlar, gerek
Yahudi ve gerek mühtedi Romalı misafirler, Giritliler ve Araplar, kendi dillerimizde
Allah’ın büyük işlerini söylediklerini işitiyoruz.
Ve hepsi hayran olup
birbirlerine: “Bu ne olsa gerek?” diye tereddüt ediyorlardı. Fakat başkaları
eğlenip dediler: “Onlar yeni şarapla dolmuşlar.”
O zaman değil yahudilerin Yunanca konuşması, bütün bilinen
ve yahudilere komşu olan diğer milletlerin kendi lisanları üzere
anlaşılmaktadır. Bunun için, yahudilerin Yunanca konuştuklarını ileri sürmek
suretiyle bu meseleyi örtbas etmek isteyen kimselerin sözlerinin gerçekle bir
ilgisi olmadığı anlaşılmaktadır. (272).
Bu durum gösteriyor ki, İncil’in aslı Yunanca değil, Aramice
olması lâzımdır. Fakat elde bulunan en eski İncil Yunancadır. Bu da gösteriyor
ki, İncil değiştirilmiştir.
Hıristiyan aleminin elinde bulunan ve kutsal olarak kabul
edilen bugünkü İndilerin kutsal olarak kabul edilmesi ancak İsa (a.s)’dan 325
sene sonra olmuştur. Bu tarihten önce altmıştan fazla İncil mevcuttur. Herkes
elindekinin kutsal kitap olduğunu, diğerlerinin uydurulmuş birer kitaptan öteye
geçemeyeceğini ileri sürüyordu.
İsa (a.s) doğumundan 325 sene sonra İznik’te bin kişilik bir
heyet halinde Hıristiyan ruhani meclisi putperest, fakat bazı siyasî sebeplerle
Hristiyan görünmek zorunda kalan imparator Konstantin’in emri ve başkanlığı
altında toplanır. Altmıştan fazla ve her biri diğerini kafirlikle itham edecek
kadar aralarında ayrılık bulunan İnciller heyete sunulur. Yine imparatorun emri
ile 318 gibi azınlık reyi ile bugün teslisi (üçlü ilah sistemi) savunan
kitaplar kutsal ilan edilmiştir. İznik Ayasofya kilisesi içinde mezarı ve
mezarının içinde de biraz kemiği bulunan Mısır heyetinin başkanı Aius, bu
toplantıdan çoğunluğun sözcüsü olarak, zorla kabul ettirilen üçlü ilah
sistemine karşı çıktığı için mecliste bir tokata maruz kaldığı gibi sonra da
imparator tarafından hapsettirilerek çeşitli işkencelere tâbi tutulmuştur.
Nihayet, bu şiddetli işkenceye tahammül edemeyen bu zât hapishanede ölmüştür.
Bunca işkenceye tâbi tutulması putperest ve hıristiyanların bugünkü İndilerini
kabul etmemesi yüzündendir.
Arius ve diğer arkadaşlarının fikri, İslâm’ın kendisinden
gerçek Hristiyanlık diye bahsettiği ve Hz. İsa’ya inen safiyetini muhafaza eden
Hristiyanlık olduğu şeklindeydi. Şu halde dört İncil, yirmi bir mektup, bir
Yuhanna vahyinden ibaret olan Ahd-i Cedid 325 senesinde İznik’te toplanan
azınlığın fikri ve imparatorun desteği ile kutsal ilan edilmiştir. Daha
önceleri ne böyle bir kitap herkes tarafından kabul ediliyor ve ne de sayısı bu
kadar azdı. Bir kimsenin kabul gören bir Hristiyan olabilmesi için elde mevcut
olan bu kitapları olduğu gibi kabul etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ona
Hıristiyan denmediği gibi papazların para ile sattığı cennete de giremez. Fakat
insanın aklına şöyle bir soru sormak geliyor: 325 tarihine kadar Hıristiyanlık
aleminin elinde altmıştan fazla kitap bulunuyordu ve bunların arasındaki
tezatlar çok büyüktü. Bir diğerini sapıklıkla itham edecek kadar birbirinden
ayrı idiler. Adı geçen tarihe kadar pek az kimse bu kutsal olanlara inanıyordu.
Şu halde, kendisine inanmak suretiyle Hıristiyan olunan bugünkü İndilere daha
önce inanmayanların dinsiz olarak ilan edilmesi gerekmez mi? Birçok Hıristiyan
azizin bu tarihten önce yaşadığı nazarı itibara alınırsa, hiçbir Hıristiyan
bunu kabul edemez. Şu halde, söylenecek bir söz kalıyor. O da, Hıristiyanlık
aleminin 325 sene kitapsız kaldığıdır. Öyle ya kutsallıkları ancak bu tarihte
kabul edilen bu kitabın bu tarihten önce kutsal olması imkânsızdır. Bir
hıristiyanın buna nasıl cevap vereceği pek bilinemez.
(266) Yehova Şahitleri – Doç. Dr. Hikmet Tanyu.
(267) Aynı Eser.
(268) İslâmiyet ve Hristiyanlık – Doç. Dr. İhsan Süreyya
Sırma, Tercüme.
(270) İmanî Suallere Cevaplar – ismail Fenni Ertuğrul.
(271) Kur’an ve Garb Kaynaklarına Göre Hristiyanlık – Ziya
Korur.
(272) Aynı
*****************
not: Ergenekon soruşturmasında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Kadıköy şubesinde yapılan aramalarda bir bilgisayar hard diskin içinde yer alan "Toplantı adresleri" isimli excel dosyasında misyonerlere ve Yehova Şahitleri'ne ait toplam 14 adet toplanma adresi şahıslara ait ikamet adresleri olduğu belirlendi.
*****************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder