16 Temmuz 2013 Salı

Elektromanyetik Silahlar

ELEKTROMANYETİK SİLAHLAR




Beyinler kontrol altında...


Takip edildiğinizi, gözetlendiğinizi hissettiğiniz oldu mu hiç?

 Kimsenin duymadıklarını duyup, görmediklerini mi görüyorsunuz?


Hareketlerinizi kontrol edemeyip istemediğiniz şeyleri mi yapıyorsunuz?


Hafızanızı kaybettiğiniz oldu mu? Çok mu unutkansınız?


Ya da insanların özellikle üzerinize üzerinize gelip sizi şiddet, gürültü, kaba muamele vs. gibi yöntemlerle taciz ettiklerini mi düşünüyorsunuz?


Belki de kasıtlı olarak tecrit edildiğinizi ve mali açıdan yoksullaştırıldığınıza inanıyorsunuz...


Muhakkak ki bu ve bunun gibi pek çok soruya farklı cevaplar verilebilir ve bunlar çok çeşitli şekillerde yorumlanabilir.

Fakat en sivri yorumlar "delisin" veya "beynin kontrol ediliyor" olurdu herhalde.

 İki yüzü keskin bıçak yani. Bir bakıma ikisi de paranoyaklık...

Zaten ikinci şık eninde sonunda insanı paronayak eder gibi geliyor bana.

Belki bu sebepten "zihin kontrol operasyonları" son birkaç aydır iyiden iyiye girdi gündemimize.

Ardı ardına bu konuyla ilgili kitaplar basılıyor, televizyon ve radyo programları yapılıyor. Duyuyoruz ama duyduklarımıza inanamıyoruz. İddialar oldukça ciddi.

 Hal böyle olunca insan sormadan duramıyor "gerçekten de beyin kontrolü mümkün mü?" diye.


Birilerinin bizim bilgimiz ve istemimiz dışında beynimizi kontrol edip bilgi yüklediğini, hatta bu yöntemle cinayet bile işletilebileceğini düşünmek bile korkunç.

Hatta bir insanlık suçu. Bu suçun baş failleri ise ABD ve Rusya... ABD'nin baş yardakçıları ise İngiltere ve Kanada. Çin ve Kuzey Kore'nin de masum olduğunu söyleyemeyiz.


Asında beyin kontrol çalışmalarının kökleri Hitler Almanyasına kadar uzanıyor.

Öyle anlaşılıyor ki 2. Dünya savaşını müteakip Almanya'dan kaçan bilim adamlarına kucak açan ABD ve Rusya cereyan eden soğuk savaş esnasında boş durmamış ve birer fantaziden öteye gitmemesi gereken düşüncelerini hayata geçirmişler.

Zihin kontrolü alanındaki gelişmelerin ilk ipuçlarını, 1969 yılında Dr. Delgado'nun kaleme aldığı "Beynin fiziksel kontrolü-Psiko-medeni bir topluma doğru" adlı kitapta buluyoruz.

Delgado beynin içine soktuğu tellerle (elektrot) beynin muayyen bölgelerini uyarıyordu.

Örneğin beyninin bir noktasını uyararak parmaklarının büzülmesini sağladığı hastasına parmaklarını aç dediğinde hastasından "Doktor, sanırım sizin elektriğiniz benim irademden daha güçlü" cevabını alıyordu.


Çalışmalar dört bir koldan devam ediyordu.

Tarihler 16 Temmuz 1977'yi gösterdiğinde ise New York Times gazetesinde akıllara durgunluk veren bir haber yayınlanıyordu: "ABD insanlığın esir edilebileceği görünmez silahlar geliştiriyor."

Bu haberden sadece bir yıl sonra yayınlanan Walter Boward imzalı Beyin Kontrol Harekatı kitabı ise gelinen noktayı bir nebze olsun aydınlatıyordu.

 Boward aynen şunları yazıyordu: "Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beyinin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir.

CIA psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini geliştirmeyi başararak artırmıştır.
 Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni tip bir harbe girişmesi mümkündür.

 Bu harp görünmez, muharebe sahası ise insan zihinleridir."

Diğer bir deyişle kan dökmeden zafer kazandıracak görünmez silahlar.

İz yok, delil yok, dolayısıyla suç yok... Kirli emelleri için ne kadar da uygun bir yöntem.


Elektromanyetik dalgalar


Artık teknolojinin, çip veya beyne sokulmuş elektrotlara ihtiyaç duymadan beyne müdahale edebilecek noktaya geldiği iddia ediliyor.

Belli merkezlerden gönderilen elektromanyetik dalgaların beyne yöneltilmesi sayesinde kurbanın beyin fonksiyonlarına müdahale edilebiliyor.

'Sinyal istihbaratı' denilen teknik içinde elektrik akımı bulunan her şey çevresine elektromanyetik dalga yayar prensibine dayanıyor.

Tekniğin ilk ayağı da insanın EEG'sinin (elektroencephologram) yani beynin işleyişi sırasında yaydığı e.m. dalgalarının manyetometreler vasıtası ile ölçülmesi.

3-50 herz arasında değişen beyin dalgaları aynı parmak izleri gibi her insanda farklılık gösteriyor.

Beyin dalgaları ölçülüp bilgisayara kaydedilen herkes uydular ve yerleşik aygıtlar sayesinde dünyanın her yerinde 24 saat takip edilebiliyor.

İddialar bununla da bitmiyor. Çok gelişmiş bilgisayarlar yardımıyla kişinin öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, kıskançlık, korku, uyku, terör... hallerinde beynin yaydığı radyasyon frekansları kaydediliyor ve daha sonra istenilen psikolojiye uygun frekanstaki elektromanyetik dalga dışarıdan beyne gönderilerek oluşturulabiliyor.

 Yani bu elektromanyetik dalgalar sayesinde kişinin düşünceleri ve davranışları kontrol altına alınabiliyor.

Teknolojinin aynı yöntemle kişinin sözlerini ve gördüklerini de saptayabilecek duruma geldiği öne sürülüyor.
 Bu elektromanyetik silahların beyin kontrolünden başka depremlere neden olabileceği, uçakları düşürebileceği... de ifade ediliyor.


"Beyaz ses"


İnsan beynini kontrol altına almayı kafalarına koyan mihraklar elektromanyetik dalgaların yanı sıra birçok masum(!) yöntemi de kullanıyor.

 Bunlardan en çok bilineni göz ve kulağın algı alt ve üst sınırlarına göre yapılan yayınlar.

 Bilindiği gibi duyabildiğimiz tüm ses, en düşük bastan en yüksek tize kadar 16 ilâ 20000 hz arasında.

Yani bütün ses dalgaları arasında iğne ucu kadar bir aralık. Bu değerlerin altındaki ve üstündeki sesler insan kulağı tarafından pas geçiliyor fakat beyin tarafından algılanıyor.

Taa 1974 yılında Amerikalı bilim adamı Joseph Sharp bir askerî hastanede bir kişinin beynine başkaları duymadan ses göndermeyi başardı.

 Bu yöntemde hasta mesajı gönderene karşı koyamıyor çünkü beyninin algıladığı sesleri kulakları duymuyor.
 Bu yöntem gizli telkinlerde çok kullanılıyor.
Şuuraltı telkin için en iyi yöntem ise müziğin gerisine psiko-akustik denilen özel metodlarla telkin mesajları kaydedilmesi.

Velhasıl sesler gaibden değil özel cihazlardan geliyor.
Aynı şekilde gizli görüntülerle telkiner de yapılabiliyor.

Bunun sırrı ise 25. karede yatıyor. Televizyon veya sinema seyrettiğimiz bir görüntü 24 kareden oluşuyor.
Gözlerimiz 25. kareyi göremiyor ama beynimiz algılıyor. İşte bu 25. kareye çeşitli telkin mesajları, ideolojik fikirler yerleştirilebiliyor.


Zeynep Öymez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder